Kaptanın Seyir Defteri
Sevgili Deniz Dostları,
1975 li yıllarda İzmit Yelken kulübü üyeliğimle birlikte Deniz ile buluştum ve Aşık oldum , Yelken Sporunu o yıllarda o günkü şartlarda İzmit Körfezde İzmit’li arkadaşlarımla birlikte yapmaya çalışıyordum , gel zaman git zaman güzel İzmit’imizin sanayi şehri olma yolundaki kararlı tutumu ve Körfezimizin kirlenmesi ile birlikte Denizden biraz uzaklaşıp saygın sanayi kuruluşların birinde çalışmaya başladım, eşim ve ben öyle çalışma hayatına dalmışız ki, 1983 tarihinde Doğan Kızım Begüm, daha sonra 1987 tarihinde Dünyaya gelen oğlum Barış Can ‘ın eğitimleri düğün dernek derken bir bakmışız yıl 2014 yaş 60 :)
1955 İzmit Doğumluyum, İlkokul, ortaokul, lise derken İzmit ten kopup Almanya da Üniversite eğitimi mi Alman disiplini ile aldıktan sonra memleketime dönüp bir iki ticari denememden sonra Sanayi kuruluşlarında her mevkide çalıştıktan sonra, Fabrika müdürlüğü ve Danışmanlıklarla Sanayicilik misyonumu tamamlamış oldum, 2000 li yıllardan sonra ara ara Egenin Denizi ile buluşmak için ailecek kaçıp Tekne kiralar, İki mavinin, gece boyu bizi hiç yalnız bırakmayan cırcır böcekleri ile, gökyüzündeki yıldızlara taparcasına bakar, zamanın durmasını arzulardık, Bu Ege kaçışları sırasında muhtelif kişi ve kurumlardan Yelken eğitimlerimi almayı ihmal etmeyerek, Temel Yelken Eğitiminden başlayarak , gece seyri , eğitmen eğitimi ilkyardım eğitimi , Denizde çatışmayı önleme, Yangın ile mücadele derken aşık olduğum Deniz ile evlenmeye karar verdim ve 2014 yılında 40 ft lik yelkenlimiz SU teknesini aldık.
Değerli Deniz dostları, Dünyamız milyarlarca yılda oluşmuş, ancak insan hayatı göz açık kapayıncaya kadar geçiyor, şimdi sizden rica ediyorum şöyle bir arkanıza uzanıp gözlerinizi kapatın ve kendinize lütfen şu soruyu sorun, kendim için Ne yaptım? bunu sorduğunuzda yaşınızın kaç olduğunu, geriye sağlıklı ne kadar yaşantınız kalmış olabileceğini ve en önemlisi bundan sonra Kendiniz için ne yapabileceğinizi planlayın.
Sevgili Deniz Dostum, sizi kendinize zaman ayırmanız, yaşamadığınız kadar sakin, gereği kadar adrenalin, kahkahalarınızla çınlayacak koylarda Tatil yapmaya, yelken sporu ile tanışmaya, özgürlüğün tadını çıkartmaya Fethiye Ece Marinaya SU teknesine davet ediyorum …
Kalın Sağlıcakla
Pruvanız Neta, Rüzgarınız bol olsun.
Uğur Kaptan
Uğur Bayram Biçer
Erkekliğe adım atacağım günlerde, anne ve babamın arzu ettiği ve benim de utanarak ve sıkılarak giydiğim bahriye subayı kıyafetini, seneler sonra Deniz Harp Okulu yolunu tutararak yaklaşık otuz beş sene süre ile üzerimden hiç çıkartmayacak şekilde büyük bir gururla taşıyacağımı, doğrusu aklımın ucundan nasıl geçirebilirdim ki.
Salacak sahilinde altı kayıkhane olan kirada ikamet ettiğimiz evimizin, yarış hakemi olan ev sahibemizin beni hemen hemen her hafta sonu götürmüş olduğu Fenerbahçe-Kalamış arasında icra edilen yelken yarışlarında, söylediklerini yapabilmenin heyecanı içerisinde, o günlerde anlamını dahi bilemediğim değişik renklerde olan ve teknelere doğru sallamaya çalıştığım flamaların, denizcilik yaşantım süresince birgün anlam kazanacağını 8-9’lu yaşlarda iken nasıl bilebilirdim ki.
Başka bir zaman içerisinde ise, eşi ve Kanarya Adalarında yanına alarak Miço adını verdiği kedisi ile birlikte 10.5 metrelik “KISMET” yelkenlisi ile 1965-1968 yılları arasında dünyayı dolaşan ilk Türk denizcisi olan ünlü denizcimiz Sadun BORA’nın Deniz Harp Okulu’nda engin denizcilik tecrübelerini bizimle paylaşırken ve denizciliğn temel haberleşme usüllerinden biri olan işaret sancaklarının anlamlarını aklımızdan hiç çıkmayacak şekilde ezberlemenin yöntemini bizlere aktarırken, evimizin önünde birkaç arkadaşımla birlikte teknesinin direğine zımpara attığımı nasıl unutabilirdim ki.
Diğer taraftan, çocukluğumda ilk okuduğum romanlardan biri olan Jules Verne’in, “Denizler Altında Yirmi Bin Fersah” bilim kurgu türünde yazılmış romanındaki
Nautilus adlı denizaltısı ile seyahat eden Kaptan Nemo ile bilim adamı Pierre Aronnax’ın Kızıldeniz, Akdeniz ve kayıp Atlantis Kıtası’nı içeren seyahatlerini ve yaşadıkları maceralarını okuduğumda, denize olan ilgimin birgün tutkuya dönüşmesinde en önemli yapı taşlarından biri olacağını nasıl düşünebilirdim ki.
Bununla birlikte; denizcilik mesleğime başlamamda ki hiçbirşey, boğazın güzellikleri ile iyotun kokusunu içimde hissetmemi sağlayan okulumun denize nazır sınıflarından birinde, babamın cebinden çıkartarak okumam için bana vermiş olduğu sararmış, solmuş ve oldukça da yıpranmış olan bir gazete küpürünün içerisinde yazılı olan “Nazım HİKMET”in; ”Oğlumun denizci olmasını isterdim” şiiri kadar etkilememişti.
Oğlumun denizci olmasını isterdim.
Deniz sonsuz bir kavga alanıdır.
Deniz kavgacıdır.
Oğlumun kavgacı olmasını isterdim.
En iyi en temiz denizde düşünülür.
İsterdim ki oğlum,
Kavgadan ayrılmadan,
Kavganın içinde düşünen bir adam olsun.
Denizin gözü pek’tir.
Denizcinin de gözü pek,
Denizle yüz be yüz dövüşülür,
İsterdim ki oğlum,
Yüz be yüz döğüşmekten tat alsın.
Diyeceksiniz ki “İşte bunda halt ettin!
Arkadan bıçak atmasını bilmeyenler,
Bu kara toprak üstünde, kendileri
Sırtlarından bıçak yiyerek devrilirler.
Iyi ya işte ben de onun için,
Oğlumun karada kancıkça dövüşen bir bücür değil,
Denizde yüz be yüz dövüşen bir DEV olmasını isterdim.
İşte bugün de diyorum ki; iyi ki Deniz Subayı olmuşum, Denizci olmuşum. Bir daha dünyaya gelseniz denizci olurmuydun? diye soranlara ise, Evet Evet Evet…
“Pruvanız neta, Rüzgarınız kolayına olsun – Allah Selamet Versin.”